İri gözlü kahramanlarıyla bilinen Japon çizgi film sanatına Anime denilir. Anime denilince sadece çocuklar için üretilen bir tür akla gelmemelidir. Animeler büyük oranda yetişkinlere hitap eder. Kimi yaklaşımlar Animeyi sinema sanatıyla birleştirirken, 8. Sanat olmalı diyenler az değildir. Anime karakterlerinin fazlaca iri gözlü olması sanıldığı gibi Japonların kompleksli bir millet olmasından değil, olağan üstü hayal gücüyle yazılmış hikâyelerin yoğun duygusallığını izleyiciye aktara bilmek içindir.

Anime severler için her film yeni bir dünyanın kapılarından içeri girmek gibi tanımlanıyor. İnsan aklının sınırlarını zorlayan, hayal gücünün bütünüyle konuştuğu tüm bunlarla beraber insan duygularını içeren bir evren… Anime izlerken izleyicinin gözlerinin nemlenmesi bunun en iyi kanıtı.

Karanlıkla karşı karşıya

Malcolm X”, “İçerideki Adam” gibi filmlerin yönetmeliği üstlenmiş Spike Lee’den Biyografik bir polisye filmi olan “Karanlıkla Karşı Karşıya” seyircisiyle baş başa. Film eleştirmenlerden aldığı notla ön plana çıkıyor. Hikâyesini gerçek hayattan alan filmin konusunu bir polis memurunun karanlık bir örgütle mücadelesinden alıyor. Ron Stallworth, Colorado’da yaşayan bir polis memurudur. Aşırı ırkçı örgütle mücadele etmek için örgütün içine kimliğini saklayarak sızar. Beyazların üstünlüğüne inanan bu örgütte tıpkı onlar gibi davranarak üst kademelere gelir. Sonunda örgütün içinde kimliğini ele vermenden, kanlı bir komplonun önüne geçmeye çalışır.

El El Royale’de Zor Zamanlar

Gözterime henüz girmiş filmin yönetmen koltuğunda Drew Goddard oturuyor. Baş rollerini Chris Hemsworth, Dakota Johnson, Jon Hamm paylaştığı filmin konusu şöyle, 7 esrarengiz yabancı günün birinde eski bir otelde bir araya geliyor. Bir birine yabancı 7 kişinin tek ortak noktası karanlık geçmişleri. Her biri başka hikâyelerden yola çıkarak orada bulunsa da hikâyeleri bir şekilde kesişecektir. Her birinin geçmişe gömdüğü sırları vardır. Tek bir gecede sırları ortaya çıkacak ve kendileriyle yüzleşmek zorunda kalacaklardır.

İnsanın en eski ve ilkel duygularının başında korku gelir. Korku filmleri inşalardaki bu duygunun yatıştırılması görevini üstlenir. Amerikan film klişesinin teorisine bakılırsa, perdedeki olaylar başkalarının başına gelen olaylardır. Seyirci, filme eşlik edip dışarı çıktıktan sonra bunun farkına varıp rahatlamaktadır. Böylece korku seansı görevini yapar.

Korku unsurları bölgelere, gelenek ve kültürlere göre farklılık gösterir. Her toplumun korku ögeleri bilinçaltı özelliklerine bağlı olarak değişir. Örneğin Amerikan ulusunun bilinçaltında diğer medeniyetlere duyulan korku, önceliklidir. Bu nedenle korku sinemalarında “istila” filmleri başı çeker. Uzaylıların istilası, kuşların, böceklerin istilası, yaratıkların istilası bunlardan bazılarıdır. Dini figürlerde korku sinemasında önemli yer tutar örneğin bazı yabancı korku türlerinin yerli seyircide tesir bulmamasının Hristiyanlıkla ilgili doneler içermesi olabilir. Bu durumda milletlerin bilinçaltları birbirinden farklıdır ve korku süreçleri de buna bağlı olarak değişir diyebiliriz. Japon korku sinemasında kadın önemli yer tutar. Kuyular, ıslak mekânlar bilinçaltındaki kadın imgesine göndermedir diye biliriz.

Yerli korku seanslarımızdaki başarısızlığı, tüm bunlara bakarak yabancı uyarlama olarak seyirciye sunulmasında görebiliriz. Yeni yapılan filmlerde ise yapımcıları, tüm bu açmazları gidermek için arayış içinde görüyoruz. İslami veriler korku filmlerinde ön plana çıkıyor.

Kayıp aranıyor

Aneesh Chaganty’in yönetmenliğini üstlendiği film, dijital dünyaya dikkatleri çekiyor. Film 16 yaşındaki kızını kaybeden David Kim’in öyküsü üzerine. Kızını kaybeden baba polisin olay karşısında çaresiz kalmasıyla umutsuzluğa düşer fakat kızının kişisel bilgisayarı ona önemli ipuçları sunacak gizemler barındırmaktadır. İp uçlarını izleyen David, dijital dünyada kızının izini sürmeye başlar.Film eleştirmenlerden yüksek puan almış . Filmin senaryosu, Sev Ohanian’ın yönetmenle beraber çalışmasının ortak ürünü. Filmin başrollerinde Debra Messing, Michelle La, Joseph Lee, Sara Sohn, Dominic Hoffman’ı görüyoruz.

Dehşetin yüzü

Film bir manastırda geçen esrarengiz bir intihar olayını konu alıyor. Bir rahip ve bir rahibe Romaya’daki bir manastırda ki intihar vakasını incelemek üzere, manastıra gönderilirler. Rahip karmaşık bir geçmişe sahiptir çıraklığını yapacak olan rahibe ise henüz yeminini etmemiştir. İntihar olayını incelemeleriyle birlikte manastırın sırları da gün yüzüne çıkacaktır. Rahip ve rahibe kendilerini, inançlarını ve ruhlarını tehlikeye atan bir savaşın içinde bulacaklar ve manastırın korkunç bir sırrını keşfedeceklerdir. Dehşetin Yüzü filminin yönetmenliğini Corin Hardy üstlenmiş. Filmde Rahip Burke olarak Demian Bichir’i görüyoruz. Rahibe İrene rolünü ise Taissa Farmiga üstlenmiş. Film hali hazırda gösterimde olan korku sineması örnekleri içinde dikkat çeken bir seyirlik olarak yerini aldı bile

Film okulu bitirmesine rağmen atanamamış bir sınıf öğretmeni olan Sinan’ın öyküsünü anlatır. Önemli biri olmak için kat etmesi gereken uzun bir yolu olan Sinan’ın çaldığı tüm kapılar yüzüne kapanır. Bunun üzerine Sinan tecrübesizliğinden doğan bilmişliğiyle ve ukalalığıyla tanışır. Kendisiyle, içinde Türkiye gerçekliğini barındıran evreniyle hesaplaşmak ve yüzleşmek zorunda kalır. Sinan ilk başta Truva atından meydana fırlamış bir düşman askeri gibi bulur kendini. İnsanları anlamaya çalışır ama ona göre çevresindeki insanların açmazları çözülecek gibi değildir ve onlara yardım etmek kolay değildir. Dünya nimetleri ise onun için yasak ağaçtaki meyveler gibidir.